KARINDAŞLAR
KARINDAŞLAR
Kamu çalışanlarının örgütlü yaşamında yer alıp şer odaklarının kontrolünde bulunan karındaşları iyi tanıyıp irdelememiz gerekir.
Karındaşların büyüğü 2002 ile 2005 yılları arasında eğitim öğretim alanında yetkili sendika olmuştur. Kamu çalışanından aldığı yetki vizesini sorunları çözmeye yönelik kullanmayarak ülke genelinde ayrımcılık tohumları ekmekte kullanmıştır. Her fırsatta Ana Dilde Eğitim politikası güderek gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu uğurda emek sarf ederek küçülüp erimiştir.
Kamu çalışanın hiçbir derdine deva olmayarak elde etmesi gereken hakları da engellemiştir. Bölücü yıkıcı grupların kucağına düşerek umut olmaktan çıkıp şer odağı olmuştur.
Küçük karındaş büyüğünün aksine kurt postuna bürünmüş kuzu misali hareket tarzını seçmiştir. 28 Şubatın şerefesinde doğmuştur. 28 Şubat ninnileri ile büyümüş. Edebiyatıyla yol haritasını çizerek gelişmeye çalışmıştır. Her nedense o dönemde ortalıklarda görünmemiş. Meydanlara çıkmaya cesaret edememiştir.
2002’den sonra iktidar sahiplerinin emelleri doğrultusunda “Neden Özgürleşemiyoruz”
düsturunu rehber edinip yaramışlık çabası sergileyerek dikkatleri üzerine çekmiştir.
İktidar mensupları tarafından dillendirilen Kamu çalışanını yok edecek her türlü projeyi hararetle savunup övmüş. Menfaatlanmakla kendini ilişkilendirerek kontrolsüz hormonlu büyümeyi tercih etmiştir.
Koltuk peşinde koşan bu zavallıların hırsları gözlerini kör etmiş. İçlerinden çıkan filizlenip büyüyen zevat takımı “Yerel Dilde Eğitim Öğretim Hakkı” istemiş. Günün şartlarına göre İstiklal Marşımızın değiştirilmesi ve andımızın kaldırılmasının uygun olacağını tartışmaya açıp benimsemiştir. Ayrıca milli eğitimin güzide mensupları olan üyelerinin tepkilerini duymazdan gelerek türban ve özgürlük kavramları ile bölücülük tiniyetlerini örtmeye çabalamışlardır.
Zaman içerisinde MEB teşkilatlarında söz sahibi olarak kendilerine, eşlerine, dost ve akrabalarına saadet zincirleri oluşturmuşlardır.
Arka bahçesi oldukları iktidar sahipleri; ”Rejimi yıkma odaklı olma” suçlamasıyla haklarında dava açılınca erkeklenip “Kesintisiz Sürekli Demokrasi İstiyoruz.” Feryatlarıyla Türkiye çapında iktidarın mitinglerine ev sahipliği yapmıştır.
Arada sırada iktidar tarafından konuşmasına izin verildiği kadarı ile kamu çalışanını düşündüğünü hissettirmek amacıyla şık cümlelerle basın açıklamalarında bulunmuşlardır. Ancak Sözleşmeli Öğretmenlik, SGK YASASI, Kamu Personeli Rejimi ve Kamu Çalışanının Özlük hakları gibi konularda iktidar sahiplerinin yanında yer alıp inceden inceye yandaş sendikacılık yapmıştır.
İktidar tarafından her fırsatta ödüllendirilerek eğitim öğretim kurumlarında vekaleten/geçici görev yapmalarına müsaade edilmiştir. Bu akıl daneleri görevlerini kötüye kullanarak İdari Mahkeme Kararlarını işletmeyip MEB ödüllerini (Maaşla Ödüllendirme, Taktir ve Teşekkür) eşlerine,akrabalarına ve kendilerini destekleyen yandaşlarına peşkeş çekmişlerdir.
Diğer eğitim çalışanlarını, saf temiz üyelerini düşünmemişlerdir. Onları MARABA gözü ile görüp küçümsemişlerdir.
Beyinlerinin içinde ur olarak duran bölücü nitelikli düşünce ve fikirlerini gerçekleştirmek için kurumlarda görevli uzantılarıyla eğitim çalışanını huzursuz ederek çalışma şevkini kırıp yanlı ve yandaş olmaya zorlayarak baskı, tehdit ve şantajla üye sayılarını artırmaya çalışmışlardır. Eğitim çalışanına bol vaatte bulunup promosyonlarla vekalet koltukları dağıtmışlardır.
Türkiye’de sendikacılık alanında her şeyi kendileri yapıyormuş havasına girerek toplu görüşme masasında ve her türlü konjoktör de eğitim çalışanının problemini, sıkıntısını unutup iktidara hoş görünmek için kamu çalışanını peşkeş çekip kendimize ve yakın çevremize nasıl menfaat sağlarız çabaları sergilemişlerdir.
Her türlü faaliyetlerini iktidar ve mensuplarını övüp kamu çalışanını köleleştirmek üzerine kurulmuştur. İktidarın aile fotoğrafında padişah ve taifesini eğlendiren ve güldüren soytarı rolündedir. İktidar mensupları ile katıldıkları toplantılarda ayağa kalkıp ceketinin önünü ilikleyip alkışlayan ve toplulukları coşturan amigo olarak görünmektedir.
İktidara sırtını dayamış, eğitimcilerin hakkını savunduğunu iddia eden, ancak eğitimciler arasında “bizden olanlar ve olmayanlar” diye ayrım yapıp iktidar partisinden aldığı güçle “bize üye olmazsan tayin bile isteyemezsin” diyerek tehditler savuran ve üye “çalmak” için her türlü yönteme başvuran, temsil ettiği eğitim çalışanlarının hakkını savunmak yerine iktidar ne derse bakan ne yaparsa iktidar cephesinden her kim eğitim camiasının haklarını ihlal ederse bunlara ses çıkarmayan hatta destek veren bir örgüte sendika demek ne kadar doğrudur?
Kaldı ki bu ülkenin ki her cumhuriyette olduğu gibi olmazsa olmazları vardır… Türkiye cumhuriyetinin sahip olduğu olmazsa olmazları bellidir ki buna tahammül edemeyenler artık gün gibi ortadadır! Maalesef andımızın ve hatta İstiklal Marşı’nın okunmaması mevzuu bu durumu açıkça görmek için küçük ama önemli bir delildir. Bu durum önceleri küçük sonraları büyük ileride talep edilecek diğer istekleri görmemiz açısından önemli bir noktadır.
Velhasıl karındaşların al birini vur ötekisine! Kamu çalışanın derdine deva olmaktan uzak sadece birilerinin maşası konumundadırlar. Kamu çalışanın sorunlarını çözmekten ve görmekten kaçmaktadırlar. Kargaşa, her türlü kirlilik, iftira, hak gasp etme, kölelik daha doğrusu eğitim öğretim iş kolunda kamu çalışanını tebaa yapmaya çalışmaktadırlar.
Karındaşların bu durumu karşısında Türk Kamu-Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen 150 bin üyesi dik duruşu ve taviz vermeyen hak mücadelesi ile gün geçtikçe büyümekte, kamu çalışanı için kazandığı kazanımlarla kökleşip her yıl yetkiden yetkiye dolu dizgin koşmaktadır.
Mehmet KÖSE
Türk Eğitim-Sen Gaziantep Şubesi
Mevzuat Ve Hukuk Sekreteri
39 views