Okullar açıldı, her yıl olduğu gibi öğretmenler arasında bir ek ders velvelesi koptu. Öğretmenler haklı olarak; ek ders ücretlerinin tam olmasını, eve götürecekleri ekmeklerinin bir lokma fazla olmasını istiyorlar.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesine göre; “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği”ni yapan öğretmenler, devlette çalışıp da özel ihtisas gerektiren kesim içerisinde en az paraya çalışanlardır.
Bu en az maaşa talim etme konusunun esbabımucibesinin ne olduğuna dair pek çok kimsenin aslında net bir fikri yoktur. Ben de yıllarca buna siyasal ve ekonomik gerekçeler buldum kendimce ama gerçeği Ankara’da MEB bürokratları ve Maliye Bakanlığı bürokratlarıyla uzunca bir süre muhatap olup, mekanizmanın nasıl çalıştığını anlayınca öğrendim.
MEB bürokratlarının bu maaş ve ücret konusunda hiçbir etkisi ve yetkisi olmadığı gibi, Maliye Bakanlığı bürokratlarının da nerdeyse MEB bürokratlarının amiri pozisyonunda olduğunu gördüm.
Öğretmen maaşının düşük olmasının sebebi basit bir matematik hesabından geçiyor.
Maliye Bakanlığı, bütçeyi hazırlarken bütün memurların maaşlarını ve yan ödeneklerini hesaplayıp personel gideri olarak bütçeye koyuyor. İşte bu bütçe hesabında, öğretmenlerin eline geçecek miktar, bütün öğretmenler ek ders ücretlerini tam alıyormuş gibi hesaplanıyor. Bundan dolayı öğretmenlerin esas maaşları düşük oluyor. Üzerine ek ders ücretinin tamamını koyunca aşağı yukarı diğer uzmanlık ve ihtisas gerektiren işleri yapan memurların maaşlarına eşit hale geliyor. Maliye Bakanlığı bürokratları böylece kendilerine göre çalışanlar arasında dengeyi(!) sağlamış oluyorlar. Tabi bu arada, Milli Eğitimde öğretmen harici personel de bundan payını alıyor ve onların da maaşları öğretmenlere orantılanarak düşük hesaplanıyor ve hatta fazla mesai ücreti diye bir kavramı bile bilmiyorlar.
Teorikte bu şekilde düşünen Maliye Bakanlığı bürokratlarını pratikte ne kadar öğretmenin ek ders ücreti aldığı, hangi okulda ne kadar ek dersin olup olmadığı çok ilgilendirmiyor. Çünkü ödenmemiş, kasada kalmış ücretler “bütçe fazlası” olarak işlem görüyor. Maliye Bakanlığı bu ”bütçe fazlasını”, “masrafı hesapladığından daha az çıkmış düğün sahibi” gibi çok seviyor.
Şimdi burada iki sorun var…
Birincisi; öğretmenin ek ders ücreti komik bir rakam. Bu gün itibariyle saat başına 7 lira gibi para. Bu işi belirleyen bürokrata verseler bu parayı, değil 30-40 kişilik sınıfa bir saat ders anlatmak, kendi çocuğuna bile bu paraya bir saatini ayırmaz. Buna rağmen geçim sıkıntısı içerisindeki öğretmen, “hiç yoktan iyidir” diye razı oluyor.
Oysa dünyanın her tarafında bir çalışan, normal mesaisi haricinde çalıştığı her saat için fazla mesai ücretini, normal ücretinden %50 zamlı alır. Normal ücret ise, aylık maaşının yasal olarak belirlenen bir aydaki çalışma saatine bölümüyle hesaplanır. Bu prensip Türkiye’de işçiler için de geçerlidir. Bu kural ve hak kanunlarla güvence altındadır.
Peki, bu prensip öğretmenlere neden uygulanmaz? Bu ek ders ücretinin kıstası nedir? Miktarını kim, neye göre belirliyor, belli değildir. Uydurma katsayılar, oranlar, rakamlar kimseyi ikna etmeye yetmez maalesef.
Oysa öğretmenin aylık maaş karşılığı gireceği ders sayısı bellidir. Ele geçen maaşı aylık ders sayısına bölersek, çıkan rakam bir saatlik ders ücretidir. Bunun %50 fazlası da ek ders ücreti (fazla mesai) olmalıdır. Var mı bu hesapta bir yanlış?
Gelelim ikinci ve öğretmenleri çıldırtan, huzurunu kaçıran soruna…
Öğretmen zaten üç kuruşluk ders ücretine razı olmuşken, bazı idarecilerimiz bu ders ücretini kesmeyi, eksiltmeyi, öğretmene mümkün olduğunca az ek ders ücreti vermeyi marifet ve hatta devleti korumak zannediyorlar.
Yahu, zaten Maliye Bakanlığı bu öğretmenin devlete maliyetini hesaplarken, ek ders ücretini de eksiksiz alacağını düşünerek hesap yapıp bunun karşılığını bütçeye koymuş durumdadır. Sırf bunun için, öğretmelere daha az maaş tespit etmiştir.
E peki, sayın idareci, sayın müdür sana ne oluyor? Sana düşen şey, öğretmenin alabileceği maksimum ek ders ücretini, bütün mevzuatı zorlayarak son kuruşuna kadar ödemeye çalışmak olmalı değil mi? Siz işveren misiniz, dükkânın sahibi misiniz? Maliye bakanlığı ücret hesaplamasını yaparken öğretmenin ek dersini tam alacağını varsayıp öyle hesaplamışken, senin ödemediğin, eksilttiğin ek ders ücreti senin kasanda mı kalıyor, öğretmenin sofrasından bir şeyler mi eksiltiyor?
Burada kastımız, derse girmediği, hak etmediği halde öğretmene ek ders ödenmesi değildir, böyle anlaşılmamalıdır. Tabiki hak etmeyene, ya da derse girmeyene zorla ek ders ücreti verilsin gibi bir kastımız olamaz.
Milli eğitim mevzuatının birçok yerine “…. saate kadar ek ders verilir” gibi ibarelerle, verilebilecek ek ders miktarının üst sınırı belirlenir. Birçok okul müdürümüz nedense bu sınırın hep en altını veya eksilterek vermeyi tercih ederler ve bu şekilde öğretmenin alabileceği ek dersi eksiltmeyi anlaşılmaz bir şekilde marifet sanırlar. (Bu şekilde düşünmeyen müdürleri tenzih ederim) Bu işin mantığını öğretmene izah edemedikleri gibi aslında kendi kendilerine de izah edemez ama bundan garip bir keyif alırlar ve anlaşılmaz bir şekilde öğretmenin aleyhine inisiyatif kullanırlar.
Sayın idareciler siz işveren değilsiniz. Sizler de öğretmenler gibi maaşını aynı yerden alan çalışanlarsınız. Asli göreviniz öğretmenlere patronluk etmek değil, onların rahatça çalışabileceği ortamı hazırlamaktır. Yani devlet işveren pozisyonunda bir tarafta, siz de diğer öğretmenler gibi çalışan tarafındasınız. Oturduğunuz yerle masanızın önü arasında, devletle çalışan arasındaki fark gibi bir fark görüyorsanız eğer, bu arızalı bir kafa yapısıdır. Ayrıca bu ek ders ücreti konusunu öğretmenlere karşı bir koz, hatta tehdit unsuru olarak kullanıyorsanız, arızalı bir kafa yapısının ötesinde bir durumdasınız demektir.
Devlet, öğretmene alabileceği maksimum ücreti takdir etmiş ve bütçeye koymuşken, kendisini patron sanarak durumdan vazife çıkarıp öğretmenin ücretini eksiltmeye çalışan veya baskı unsuru olarak kullanan idareciler mutlaka tedavi ve rehabilite edilmelidir.